Acıklı bir hikâyedir bu uygarlaşma hikâyemiz. Bugün de, Attila İlhan’ın aşağılayarak eleştirdiği hatayı, tersinden yapmakta olduğumuzu söylemekle yetiniyor ve sözü yine “Kaptan”a bırakıyorum:“Eğer bana ilkokuldan başlayarak emperyalistlere karşı doğu ülkelerinin ilk kurtuluş savaşlarından birini verdiğimiz, öteki ‘‘mazlum milletlerin kurtuluşu için de savaştığımız’’ öğretilse, ülkemiz geleceğinin “gerçek üretici olan köylünün” elinde olduğu, endüstrileşmenin ‘‘bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme ‘‘karşı tek kurtuluş dayanağımız olduğu belirtilse, acaba sosyalizm babalarına o kadar heyecanla sarılır mıydım? Hayır, bize bunları öğretmediler; Lisede Sophokles okuduk, klâsik Türk sanat musikisine sövmeyi, Divan şiirini hor görmeyi, buna karşılık devletin yayınladığı kötü çevrilmiş batı klasiklerine körü körüne hayranlık göstermeyi öğrendik. Sanki Sinan, Leonardo’dan önemsiz; Mevlâna, Dante’den küçüktü; Itrî ise Bach’ın eline su dökemezdi. Aslında kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk, ulusal bileşim arama yerine hazır bileşimleri aktarmak hastalığımız tepmişti, o kadar ki İkinci Dünya Savaşı sonrasında batılı emperyalizmin örgütlü politikasını uygulamaya kendiliğimizden talip olduk. Stalin ve Beria da, haksız ve ahmakça istekleriyle bunu kolaylaştırdılar. Oysa, bir kere yaptığımız Batılılaşmak değildi, ikincisi batı bizim sandığımız gibi değildi, üçüncüsü batının ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi.” Attila İlhan.Hangi Batı’yı geç de olsa okuyunuz.Üzülerek not düşmek zorundayım, bugün yaptığımız da Doğululaşmak ya da İslamlaşmak yahut dindarlaşmak değil. Acı ama gerçek. Allahım, nasıl oluyor da her seferinde, yapmamız gerekenin tersini yaparak hem “buğday”ı hem “nefes”i kaybediyoruz?Gelelim gözyaşlarına. Yakın zamanda iki büyük yolculuk yaptım. İki büyük uçakla. Birinde Afrika’ya, diğerinde Baltık Denizi’ne gittim. Birinde çöl, kum, sıcak, diğerinde, bulut, soğuk, kar vardı. Her iki yolculuk da devlet yolculuğuydu. Afrika’ya Başbakanımızla, Baltık Denizi’ne Cumhurbaşkanımızla gittim. Bu yolculukların ilkinde, Afrika semalarında, saatler süren, uzun, yorucu, yerden (güya) çok yüksekteki o yolculukta, sonra da kutuplara doğru demirden bir kuşun soğuk kanatları üstünde uçarken, önümdeki dijital sistemden Sesli Kitap bölümünü açtım ve Yunus Emre’nin “Sin” kitabını gördüm. Açtım dinledim. Mehmet Atay’ın, sanki Yunus okumak için yaratılmış sesini duyar duymaz, gözlerimden buğdaylar döküldü.“Sana İbret Gerek İse” diyordu Yunus Emre: “Sana ibret gerek ise / Gel göresin bu sinleri / Ger taş isen eriyesin / Bakıp göricek bunları / Şunlar ki çoktur malları / Gör nice oldu halleri / Sonucu bir gömlek giymiş / Onun da yoktur yenleri / Hani mülke benim diyen / Köşk ü saray beğenmeyen / Şimdi bir evde yatarlar / Taşlar olmuş üstünleri / Bunlar eve girmeyeler / Züht ü taat kılmayalar / Bu beyliği bulmayalar / Zira geçti devranları / Hani ol şirin sözlüler / Hani ol güneş yüzlüler / Şöyle gayip olmuş bunlar / Hiç belirmez nişanları / Bunlar bir vakt beğler idi / Kapıcılar korlar idi / Gel şimdi gör bilmeyesin / Beğ kangıdır ya kulları / Ne kapı vardır giresi / Ne yemek vardır yiyesi / Ne ışık vardır göresi / Dün olmuştur gündüzleri / Bir gün senin dahi Yunus / Benven dediklerin kala / Seni dahi böyle ede / Nitekim etti bunları”31 Mayıs Cumartesi günü Alifuatpaşa’da, Bayezid Köprüsü üzerinde buluşalım.Sakarya Valiliği’nin düzenlediği Yunus Emre Gecesi’nde, tanınmış tiyatrocuların seslendirdiği Yunus Emre şiirlerinden yapılmış yepyeni klipler seyredelim, Yunus Emre kitaplarımızı armağan alalım, Yunus şiirleri okuyalım birlikte.Yunus Emre’nin eteklerini dolaşır gibi kıvrım kıvrım akan Sakarya’nın sessiz ve samimi Valisi sevgili Mustafa Büyük bu programla şehrimize veda edecek. Yunus illerinin içinden koskoca bir başka nehrin aktığı Adana’ya, Yunus Emre şiirlerini birlikte okuyarak uğurlayalım Valimizi.Bu memlekete, bu toprakların insanlarına, bu ırmakların bereketince iyilikler taşımak için çalışmak nasibini biz fakir kullarından esirgemesin diye, Yunus aşkı yüzü suyu hürmetine bize meded ü inayet eyle, diyelim. Derviş Yunus. Miskin Yunus. Bizim Yunus, diyelim. Pirim Efendim. Medet. Huuuuuuu.
Makale Yazısı-
Yorum yazarak NetGaste Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan NetGaste hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler NetGaste editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı NetGaste değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak NetGaste Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan NetGaste hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler NetGaste editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı NetGaste değil haberi geçen ajanstır.