ON BEŞ TEMMUZ “Bir İstanbul Masalı”…

Yer Kosova, Prizren, tarih 10 Temmuz 2016 günlerden Pazar,

NATO’nun Barış Gücü (KFOR) da görevli Türk Askerlerinin bulunduğu Prizren karargâhında tatlı bir telaş var. Bir hafta önceki oynanan İtalya Barış Gücü ile Türk Barış Gücü arasındaki voleybol müsabakasının rövanşı yapılacak.

Türk Barış Gücünün başında Sakarya kışlasında görevli iken dış görevle Kosova’ya gelen Ahmet Binbaşı var ve ilk maç 3-2 kaybedilmiş, amaç maçı kazanıp rövanşı almak. İngiliz Barış Gücünden bir yüzbaşının yönettiği maç tam saatinde başlıyor.

İlk maçın aksine Türk Barış Gücü maça hızlı başlıyor ve çekişmeli geçen ilk iki seti Türk Barış Gücü galip kapatarak, üçüncü sete rahat giriyorlar.

Maçın bitimine beş sayı kala Türk Barış Gücü takımına kaptanlık yapan Ahmet Binbaşımız ayağını ters basıyor ve olduğu yere yığılıp kalıyor. Ambulans çağrılıyor. Fakat Binbaşımız;

-“Hayır, maç bitmeden bir yere gitmem, İtalyanların morarmış yüzünü görmeden, beni kimse buradan bir yere götüremez.”

Gelen ambulansta bulunan personel maçın bitimini saha kenarında Binbaşımızla birlikte seyretti. Türk Barış Gücü maçı 3-0 gibi net bir skorla kazanıp ilk maçın rövanşı da almış oldu.

Galibiyete Türk’ler kadar Kosova’lılar da sevindi. Kutlama sonrası Binbaşımız ambulansa bindirilerek hastaneye götürüldü.

Yapılan tetkikler sonrası ayağı bileğinden kırılmış olduğu tespit edilerek hemen ameliyata alındı. Başarılı geçen ameliyat sonrası ayağı alçıya alınıp 45 gün rapor yazılarak bir gün sonra hastaneden taburcu edildi.

Rapor sonrası Binbaşımız kaç aydır uzak olduğu Adapazarı’ndaki ailesine kavuşmak üzere 16 Temmuz Tarihine Kosava’dan İstanbul Yeşilköy havaalanına uçak bileti aldı.

Ayağının alçıda olması ve yanındaki valizlerin taşınmasında kendisini İstanbul’da karşılayıp yardımcı olması için Sakarya Kışlasında birlikte görev yaptığı Anıl Üsteğmeni arayıp durumunu anlatarak ricada bulunuyor.

-“Anıl müsaitsen 16 Temmuz Cumartesi günü beni İstanbul Yeşilköy havaalanından saat iki de alabilir misin?

-Geçmiş olsun Komutanım, siz hiç merak etmeyin bir aksilik olmaz ise tam zamanında orada olacağım.”

Yer Sakarya Adapazarı, tarih 15 Temmuz günlerden Cuma;

Aynı askeri birlikte, farklı görevlerde Üsteğmen olarak görev yapan evli çift mesai bitimi evlerinde buluşuyorlar. Bugün onların üçüncü evlilik yıl dönümleri. Anıl Üsteğmen düşünceli;

-“Bu geceye özel ne yapabilirim? Nasıl bir program ayarlamalıyım ki Pelin’e sürpriz olsun.” aklına Kosova’dan yarın uçakla dönecek olan Ahmet Binbaşı geliyor.

-“Pelin’ciğim bu sene farklılık yapalım, evlilik yıl dönümümüzü İstanbul’da kutlayalım. Geceyi orada geçirir, yarın öğlen sonrası da Ahmet Binbaşıyı alıp birlikte döneriz. Ne dersin?

-Harika olur, Kalender Ordu evinde kalır geceyi boğazın enfes manzarasını seyreder ay ışığında akşam yemeğimizi yeriz. En büyük hayalimdi, doğum veya evlilik yıl dönümümüzü orada geçirmek, Sen aklınla bin yaşa ne güzel düşünmüşsün.”

Bu konuşmalar sonrası Kalender Orduevi aranıp, boş yer olup olmadığı soruluyor. Resepsiyondaki görevli;

-“Maalesef boş yerimiz yok. Bu gece için Genel Kurmay Başkanımız için rezervasyon yaptırıldı.” Kendi içlerinden “Hay ben böyle şansın içine” der gibi birbirlerine baktılar.

Tüm ısrarlara rağmen orada kalamayacaklarını anlayan çiftimiz, 19.30’ da kendi özel otomobilleri ile Adapazarı’ndan İstanbul’a hareket ettiler.

Araçları ile birlikte güneşin batışına doğru hızla yol alıyor, neşeli bir şekilde aynı şarkıya eşlik ediyorlardı. Kasette Onur Akın’ın söylediği “Bekle Bizi İstanbul” çalıyor onlarda eşlik ediyordu.

Salkım salkım tan yelleri estiğinde.

Mavi patiskaları yırtan gemilerinle.

Uzaktan seni düşünür düşünürüm

İstanbul.”

Pelin birden bağırdı “Bekle bizi İstanbul biz geliyoruz.”

Neşeli geçen yolculuk sonrası Saat 22.00 olmak üzere iken Fenerbahçe Orduevine ulaşıp resepsiyondaki görevliden oda talebinde bulundular;

-“Maalesef daha önceden rezervasyon yapmamış olduğunuz için bu gece sizi misafir edemeyeceğiz. Bu gece burada düğün var ve tüm odalar Generaller için rezerve edilmiş durumda.”

Tam bir hayal kırıklığı, yemek salonu da kapanmış, pastane bölümüne gidip su böreği yiyorlar. Anıl Üsteğmen;

-“Şansımız yok, Büyükçekmece’de de Orduevi var, birde orayı arayayım, hem oradan havaalanı da yakın.” Olur der gibi başını sallıyor Pelin Üsteğmen çaresizce.

Büyükçekmece’deki Orduevinde yer olduğunu öğrenince bir gecelik rezervasyon yaptırıp, tekrar arabalarına binerek yola çıkarlar. Saat tam 22.20’de önce Anıl Üsteğmeni kendi personelinden bir Başçavuş arayarak;

-“Komutanım, acil çağrı aldık, tatbikat varmış, hemen dönmeniz gerekiyor.

-Biliyorsunuz, ben Ahmet Binbaşıyı yarın havaalanından alacağım, İstanbul’dayım beni idare edin.

-Tamam, Komutanım, zaten servis de göndermemişler, siz gelmeyin biz sizi idare ederiz.” Bu konuşma sonrası Boğaziçi Köprüsüne doğru seyir halindeyken bu sefer Pelin Üsteğmenin telefonu çaldı, arayan kendi birliğinin Nöbetçi Amiri;

-“Komutanım, herkesi mesaiye çağırmam söylendi, sizinde gelmeniz gerekiyor.

-Şuanda dönmem mümkün değil, tamam, ben Komutanı arar söylerim, teşekkür ederim.”

Birlik Komutanını arayarak durumunun müsait olmadığını bildirim mümkünse izin verilmesini istedi. Komutanı;

-“Tamam, Pelin telefonunu açık tut, bir şey olursa ben seni ararım sen gelme.”

Saat 22.25 de İstanbul’da Mekanize Piyade Birliğinde görev yapan bir arkadaşının WhatsApp üzerinden mesajını gördü.

-“Arkadaşlar, terör ihbarı aldık. Birliğimize katılmamız istendi. Mümkünse kalabalık ortamlardan uzak durun.”

Bir şeyler oluyordu ama akıllarında evlilik yıl dönümünü kutlamaktan başka bir şey olmayan Subay çiftimiz dünyadan bir haberdi.

Boğaz köprüsüne doğru gelmek üzereyken, yolun kapalı olduğu gördüler. Köprü bir grup silahlı asker ve tanklarla kesilmişti. Anıl Üsteğmen aracından inerek askerlere kimliğini gösterip ne olduğunu sordu. Karşısındaki Yüzbaşı onun kimliğini hiç önemsemeden;

-“Aracınıza binip, buradan ayrılın.”

Tekrar araçlarına bindiler. Bu arada Pelin Üsteğmenin annesi arıyor ve kızım ‘sakın asker olduğunuzu belli etmeyin’ ortalık karıştı.

Daha önce hiç darbe görmeyen genç subaylarımız ne olduğunu tamda anlayamadılar. Artık araçları ile sıkışıp kaldılar. Navigasyonlardan tüm yolların kapalı olduğunu görüyor ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Anıl Üsteğmen;

-“Aracı burada bırakalım, yürüyerek buradan ayrılalım. Bir otel bulup geceyi burada geçiririz. Yapacak bir şey yok. Gelen mala gelsin ne yapalım.”

Araçtan indiklerinde bu sefer yanlarına sivil bir polis gelip;

-“Aracınızı buradan çekin, birazdan buralar karışacak.

-Nere çekelim memur bey, tüm yollar dolu ve kapalı.

-Sağdaki yola geçin, o yol biraz daha rahat oradan çıkabilirsiniz.

-Navigasyonlar yolları dolu gösteriyor. Kıpırdayamıyoruz.

-Navigasyonlar doğruyu göstermiyor. İletişimi bozmuşlar, siz dediğimi yapın yoksa birazdan çok geç olacak.”

Tüm bu konuşmalar olurken, bulundukları yerden Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri görülüyor her iki köprüden gelen silah seslerini duyuyorlardı. İçlerinde bir ürperti başladı, böylesi bir durumda ne yapabileceklerinin daha önceden bir tecrübesi olmamıştı.

Bir zaman sonra arkalarındaki araçlar, geri gitmeye başlayınca trafikte bir boşluk oluştu. Onlarda diğer araçlara uyup, polisin gösterdiği sokağa girdiler ve bir anda trafikten kurtulmuş oldular.

Pelin Üsteğmen Ümraniye’de oturan bir arkadaşı ile iletişim kurdu ve ülkede bir darbe olduğunu ilk onun ağzından duydu. Arkadaşı onları evlerine davet ettiler. Onların atmış oldukları yer bildirimini takiben arkadaşlarının evine ulaşıp, geceyi televizyon seyrederek orada geçirdiler. Sabah kahvaltısı sonrası tekrar yola çıkıp Adapazarı’na geri döndüklerinde görünürde geçirdikleri en kötü evlilik yıl dönümüydü.

Bu sefer dillerinde Sezen Aksunun söylediği;

Ah İstanbul İstanbul olalı

Hiç görmedi böyle keder

Geberiyorum aşkından

Kalmadı bende gururdan eser.”

Pazartesi günü Birliklerine gittiklerinde kapıların polisler tarafından tutulmuş olduğunu, iş makineleri ile giriş ve çıkışın kapatılmış olduğunu gördüler. Kışladan içeri girdiklerinde ıssız, sessiz bir ortamla karşılaştılar. Görüntü ürkütücüydü. Birkaç gün önce buraları cıvıl cıvıldı.

Kısa bir süre sonra sessizliğin sebebi anlaşıldı. On Beş Temmuz gecesi nöbetçileri haricindeki tüm mesai arkadaşları darbeye teşebbüsten tutuklanmış, koca kışlada bir başlarına kala kalmışlardı.

O an içinden;

-“Burada olup, onlara engel olabilseydim.” Diye geçirdi. Ne var ki, olacakların önüne geçmek bazen mümkün olmaya bilir, rüzgârın esintisinde savrulup gidilebilirdi.

Anıl Üsteğmen kendisini almaya gittiği Ahmet Binbaşıya WhatApp üzerinden sesli mesaj göndererek;

-“Sayın komutanım sizi almak için İstanbul’a gelmemize rağmen, köprülerin malum sebepten dolayı tutulduğu için karşıya geçemeyip geri döndük. Kusura bakmayın artık başınızın çaresine bakın.

-Ne kusuru Anıl siz hakkınızı helal edin, benim yüzümden bir sürü sıkıntı çektiniz.

-Ne sıkıntısı Komutanım, sizin kırılan ayağınız sayesinde bir felaketten döndük. Sizi almaya gelmemiş olsak, belki de şu an bu konuşmayı yapamamış olacaktık”

Neye niyet, neye kısmet…

Kalender Orduevinin doyumsuz manzarasında, Karadeniz ve Marmara Denizinin esintisinde tasarlanan bir evlilik yıl dönümü yemeği, belki sadece su böreği yenerek, yolda, sağda solda geçirildi ama bir ömür hapiste kalmaktan çok daha iyi olduğu zamanla anlaşıldı.

“Kosova’da kırılan bir ayak, evlilik yıl dönümünün 15 Temmuz olması, belki de başka sebepler. Bu insanların vatan haini olup olmamasında etken oldu. Ya hain damgası yiyen, hapsedilip meslekten atılan o insanların tamamı hain mi? Yoksa onların suçu böyle bir şanslarının olmamış olması mıydı?”

Bu anlatılanlar yaşanmamış olabilir, belki de hepsi hayalidir. Gerçi havada pus yok ama ne bileyim, yaşananlar çok Flu…

Zaten yazımın başlığı da!

“Bir İstanbul Masalı...”

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Bayram Akyüz - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak NetGaste Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan NetGaste hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler NetGaste editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı NetGaste değil haberi geçen ajanstır.