İNSANIKÂMİL BİLGE HEKİM SADIK CANLI…

Cuma gününün akşamını Serdivan Belediyesinin düzenlemiş olduğu Bilge Hekim Sadık Canlı’yı anma programında geçirdim.

İlk kez bir etkinlik için günler öncesinden heyecana kapılmış, o günü sabırsızlıkla beklemiştim. Akşam 19.00’da başlayacak programa arkadaşım Hüseyin Nebi ile birlikte yer sıkıntısı yaşamamak için 18.30 da katıldık.

Katılımın yüksek olacağını bildiğim için salonun en güzel yerini seçtim. Protokolün iki sıra arkasıydı ve sahneyi en iyi gören yerdi oturmak için seçtiğim koltuklar.

Konuşmacı masasında merhumu yakından tanıyan, onunla dost arkadaş olabilme onurunu yaşayan Dr. Hasan Salih Sağlam, Hatip Mustafa Aydın, Tarık Pekerken ve Dr. Hüseyin Berberler vardı.

Salon saat 19.00’da beklediğim gibi tamamen doldu. Aslında bu tür etkinliklerin çok fazla izleyicisi olmadığını yakinen bilenlerdenim. Eğer yirmi kişilik bir grup oluşturmuş iseniz başarılı sayılırsınız.

Peki, beni salonun dolacağı inancına iten sebep neydi?

Geçtiğimiz Cumartesi günü Değişim Yayınevine uğradığımda Sayın İsmail Aydın elime Bilge Hekim Sadık Canlı’nın Biyografi kitabını verdi. Gün içinde çok fazla göz atamamış olsam bile o günün gecesinde okumaya başladım ve üç yüz sayfadan oluşan kitabı, ertesi gün saat 14.30’da bitirmiştim.

Uzun zamandır böylesi bir okuma temposu yakaladığımı hatırlamıyorum. Peki, bunu nasıl başardım?

Kitap kendisini okutturuyor. Salonda duydum, benim gibi bir kişi daha kitabı bir günde okuyup bitirmiş. Burada keramet ya kitabın editörü ve hazırlayanı Fahri Tuna’da! Ya da adına kitap yazılan Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun Bilge Hekim Merhum Sadık Canlı ’ya aitti.

Evet, böylesi bir hayatı olan bir kişinin anma toplantısı asla boş salonda olamazdı. Kimler vardı salonda haberlerine gazeteler yer verecektir. Kısaca her kesimden, farklı görüşlerden insanlar vardı. Ben kendi açımdan bu toplantıya konu olan kişi ve kitabı sizlere aktarmak istiyorum.

Genel Cerrah Uzm. Dr. Sadık CANLI;

Öncelikli aynı şehirde yaşadığım merhum ile gerçek anlamda tanıştırılmamış olmam hasebi ile bazı arkadaşlarıma sitemim var.

Destansı hayatlarını okuduğum ebediyete intikal etmiş kişiler için, ‘Dünyaya erken gelmiş olsaydım da onu dünya gözü ile görmüş olma şansım olsaydı’ diye hayıflandığım insanlar olmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammet, Fatih Sultan Mehmet bunlardan sadece ikisi.

Ne var ki! İnsanın nasibi yoksa aynı zaman diliminde, aynı şehirde, hatta aynı mekânda bile yaşamış olsa, bir şey değişmiyor işte merhum ile aynı zaman diliminde, aynı şehirde ondan habersiz bir hayat yaşamış olmam bunun en güzel örneği değil mi?

O’nun ölümü sonra gazetelerde sayfalarca yazılar yazıldı. Belki de O’nun için yazı yazmak benim haddim bile olmamalı ne var ki;

-“İddia ediyorum! Bu kitabı okuduktan sonra sanki onunla bir ömür yaşamışçasına onu yakından tanıyorum. En azından öyle hissediyorum.”

Muhakkak hayatı bu yazılanlardan ibaret değil fakat bir hafta boyunca adeta onunla yatıp onunla kalktım. Söyledikleri sözleri tekrarladım. Ne zaman sağlık bahsi açılmış olsa ondan örnekler aktardım.

Şimdi onun için yazacağım en doğru kelime; O, Allah ve Resulünü severdi, son nefesini verirken yanında bulunanların anlatımlarından anlıyorum ki, Allah ve Resulü ’de O’nu sevecektir.

Onun olaylara bakış açısı her Müslümana örnek olacak şekilde yazılmış bu kitapta. Hani ülkemiz bin yıl süreceği söylenen o zifiri karanlık günlerde kendisine hayıflanan günün idarecilerine söylemiş olduğu:

“Şekerim, siz deli misiniz yahu! Ne olursa olsun hiçbir şeyin önemi yok. Biz inançlı insanlarız. Ahirete inanıyoruz. Biz Hz. Peygamber’in ümmetiyiz. Umutsuz olmak bize yakışmaz.”

Sadece bu cümlesi bile O’nu anlatmaya yetecek kadar derinlik içeriyor?

Onun için şöyle yazmış bir arkadaşı;

“Komşusu açken kendisi tok yatamayan bir hak aşağıydı.”

Bir başkası:

“Ben bu kadar çok hastası olup geçim sıkıntısı çeken bir başka doktor görmedim.”

Anlatılanlardan anlıyorum ki!

-“O muayene yaptığı hastasından bırakın ücret almayı, üstüne para veren gönül insanıydı.”

***

Oturduğum sıranın önüne merhumun aile bireyleri oturdu. Salona her giren hıçkırıklara boğularak ağlıyordu. O aile bana öylesine tanıdık geldi ki, sordum:

-“Nesi oluyorsunuz merhumun?’kızıyım’ dedi. ‘siz Fatma olmalısınız’ dediğimde ‘yok ben Zeynep’im’o zaman siz dört numarasınız’evet dört numarayım’ bir diğerine ‘siz oğlu ‘Ömer olmalısınız’ dediğimde ‘evet, ben Ömer’im’ dedi.

Öylesine aşinayım ki onlara, bu kadar olur. Aslı, Ece, Ayşe, Zeynep, Fatma ve Ömer sanki kendi çocuklarımmışçasına sıcak geldiler bana.

Önceleri ağlamadım, aslında ağladım da içime akıttım gözyaşlarımı. Sonra baktım bir ara sadece aile bireyleri değil, konuşmacılar ağlıyor bende koyuverdim kendimi öyle ağladım öyle ağladım ki!

Tam da Cihat Zafer’in cenaze merasimi sonrası kaleme almış olduğu yazısında:

“Dün Erenler ’de bir Selvi altına sırladık Sadık Ağabey’i. Bir yağmur yağdı, bir yağmur yağdı, anlatamam”

Biz de bir ağladık, bir ağladık ki, anlatamam.

***

Evet, O bir doktordu. Eğitimini de bu yönde tamamlamıştı. Almanya’da staj yapmış ünlü bir cerrah olmuştu. Ama durmamış, sürekli okuyup kendisini yenilemiş iyi bir araştırmacı olmuştu.

“Tıbbi hastalıklara şifa için tamamladığı tahsilinden sonra, manevi marazlara deva olmayı imanının nuru ile keşfetmiş” diyordu O’nu yazan bir başka arkadaşı.

Konuşmacıların hem fikir olduğu bir husus vardı. Merhum Dr. Sadık Canlı için

Uygulanan tedavi fıtrata uygunsa kabul edilebilir, değil ise o insan sağlığı için sakıncalıdır.”

Merhametli imiş. Bir başka arkadaşı;

“Eğer onda bulunan merhamet, diğer doktor kardeşlerimizde de olsa, cihanda hastalık diye bir şey kalmazdı!” diye yazmış.

O doktorluk tahsili sonrasında hekimliğe terfi etmiş bir bilge insandı; Zafer dergisinde çıkan Beyaz Gömlekli Yengeçler yazısında hodri meydan çekiyor ve şöyle diyordu.

“Gelin hepimiz bir defa olsun Müslümanca karar verip İslam tıbbına ve tıbbı nebevîye yönelelim. Batılıların alternatif tıp diye yutturmaya kalktıkları hakiki tıbba yönelelim; ama bu böyle kolay olmaz. Dünya metaına ve para putuna sırt çevirmek lazım. Var mı kendine güvenen?”

***

Bir insana bu derece güven veren duruş ne olabilir ki? Bir arkadaşı O’nun için cümleyi şöyle kurmuş:

“O, vardı. Dehşet bir şey olarak vardı. Oradaydı. Biliyorduk ki Sadık Ağabey var ve başımıza ne gelirse O, orada olacak.”

Bir başka hekim arkadaşı O’nu tanımamış olsa;

“Allahualem, çok açığım, çok eksiğim olacaktı benim. İşin kötüsü bunun farkına dahi varamayacaktım”

Başka bir yakın arkadaşı:

“Kendisinden gayrı herkese yararı olduğunu söylemek fazla bir iyimserlik olmasa gerek.”

Kendisini eleştirenlere verdiği cevabı en yakın arkadaşı kaleme almış:

“Ben, nefsimle mücadelede galip gelmek istiyorum.”

Buraya kadar yazdıklarımın büyük bir bölümünü O’nun için yazılan Bilge Hekim Sadık Canlı kitabında okuyabilirsiniz. Aşağıda yazacaklarım ise sadece anma gecesine katılanların duymuş olduğu kelimelerdir. İstifade edilebilmesi için Sayın Hatip Mustafa Aydın’ın sözlerini ben de sizlerle paylaşıyorum.

7/24 Cami Cemaatiydi. Vakit namazlarını camide kılardı.

Namazda duası özeldi. Bizimle hareket etmez, elini açar gönlünce istediği kadar dua ederdi.

Bir sebil, hayır çeşmesi gibiydi.

Eskiden ava meraklıydı, sonra kitaba. Boş vakitlerini sürekli okuyarak geçirirdi. Tabii ki bu da daha güzel oldu.

Özgüveni yüksekti.

Cerrah bıçağı ve para gücü ile değil gönül sevgisiyle dostluklar kurardı.

Kırgınlığı olsa da gönlünde yaşardı.

Matematiğinde toplama yoktu, bölüşme vardı.

Ailesine düşkündü. Ahlakı, çocuklarının okul notlarından üstün tutardı.

Bedenen ve gönülden hep yürüyen biriydi. Durağanlığı yoktu. (Günde sekiz kilometre kadar yürümeye çalışırdı)

Gafletle kalpten çıkan sözlere önem vermezdi.

Batıl yoldan siyaseti ve şifayı aramaz ve ummazdı.

Misafirperverdi.

Öfkeli olur ama asık suratlı olmazdı.

Tarzı, giyimi, sözü farlı ve sadece ona yakışırdı. Kopyası mümkün değildi.

Masasında daima okunan Mushaf’ı elinin altındaydı.

İş görmeyi çok severdi.

Zor durumda olanlara kendi imkânı olmamış olsa bile başkalarından borç para bulup yardım ederdi.

Doktor diye gidildiğinde, kendisi hoca zannedilirdi.

Verdiği kararı değiştirmezdi.

***

Beni bu kitapta en çok etkileyen O’nun ölümü sonrası adeta ölümü çağıran Merhum Yazar Selim Gündüzalp’in kaleme aldığı Sadık Bir İnsan Sadık Ağabey yazısı idi.

“Soğuk bir yerde sıcak bir sobanın hayata kattığı mutluluk ne ise, Sadık Ağabey’in camiye girişiyle içimiz böylesine ısınırdı. O mübarek mekânın havası, onun gelişiyle değişirdi.”

“Türkiye’de doğru İslamiyet’i, doğru şekilde yaşamaya azmeden, kalbinde bu arzuyu şiddetle duyan ve hayata geçiren milyonlarca insandan sadece biridir.”

“Tavizsiz hayatı onda gördük. Düşünce ve eylem adamı olduğu kadar aynı zamanda gönül adamıydı.”

“Madem ahireti isteme duygusunu içimize vermiş, o duygunun karşılığı olan ahireti de verecektir inşallah. Bütün duygularımızla ahireti ve ebediyeti istiyoruz.”

Selim Gündüzalp Merhum Sadık Canlı’nın ölümü sonrası 2017 yılının Eylül ayında bu dünya için gözlerini hayata yummuş çok sevdiği Sadık Canlı ağabeyine kavuşmuştur. Gönülden yapılan duanın tesirini burada da görmüş olduk. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum.

***

Yazımı burada sonlandırmak istiyorum; Sebebi de Prof. Mustafa Kemal Aydın’ın şu satırlarında gizli.

“Uzun uzun anlatmak onun ruhunu incitir, bu yüzden şu kadarını söyleyelim: O güzel adam, kendisi için yaşamış biri değildi. Hayatını başkalarına adamış bir pirifâniydi. İçindeki haylaz çocukla boğuşurken yoğun düşmüş bir denge adamıydı.”

Böylesine değerli bir insanın bizlere tanıtımında kitaba sponsor olan Serdivan Belediye Başkanı Sayın Yusuf Alemdar’a, kitabın hazırlayıcısı ve aynı zamanda editörlüğünü yapan Sayın Fahri Tuna’ya çok teşekkür ediyorum.”

Bir belediyenin hizmetlerini eleştire bilirsiniz.

Eksiklerini tamamlatmak için müracaatta da buluna bilirsiniz.

Ne var ki! Böylesi bir esere verilen destek iradesini ortaya koymuş olması/olmaması Sayın Başkanın tercihidir.

Bu eser, her türlü uğraşın üzerindedir. Kendilerinden Allah razı olsun.

Şimdi susma vaktidir;

“Üç İhlas ile Fatiha okuma vaktidir hem Merhum Sadık Canlı için hem de onun için yazısını bu şekilde sonlandıran Merhum Selim Gündüzalp için okuyalım inşallah”

Merhum Sadık Canlı benim için ikinci bir Yusuf İslam hadisesidir.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Bayram Akyüz - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak NetGaste Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan NetGaste hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler NetGaste editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı NetGaste değil haberi geçen ajanstır.