BİZ GELDİK! SELAHADDİN!

Ne demişti o üniformalı cüretkâr? Senin tertemiz toprağına kirli kılıcını dürterek. “Selahaddin! Biz geldik!” mi demişti? Sör Allenby miydi, neydi adı?

Kudüs’ü bizden söküp kopardıklarının tam da yüzüncü yılında, 9 Aralık’a üç gün kala, Trump, 1995’ten bu yana ABD Başkanlarının “doğru zaman olmadığını” söyleyerek erteledikleri “ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması” kararını açıkladı. Netanyahu teşekkür etti: “İsrail halkı sonsuza kadar minnettar olacak.”

Peki, Türkiye? Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerini İstanbul’a çağırdı. “Acil” dedi. Erdoğan’ın çağrısına uyan İslam ülkeleri: “Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanıyoruz.”

Sonra ne oldu? 128 ülke birleşip şımarık sarışının suratına hak ettiği şamarı indirdiler. “ABD’ye Kudüs’te diplomatik misyon kurmaktan kaçınma çağrısı”na 128 ülke “Evet” dedi. Sadece 9 ülke “Hayır”.

Patronun talimatını yerine getirmek için dokuz doğuran 9 ülke, sahibi yardımı keserse açlıktan kokar diye korktuğu nefesiyle hohlayarak sahibinin rugan ayakkabılarını parlatmayı seçti. Haysiyetlerini iki paralık etmekle kaldılar.

Bu, Türkiye’nin gücü ve itibarıdır. Erdoğan’ı sevmeseniz bile Türkiye’yi seviyorsanız, bundan onur duymalısınız.

Türkiye, Tanrı Dağları’ndan Zeytindağı’na kadar, dünyanın bütün dağlarında ve o dağların eteklerinde yaşayanlar üzerinde hakkı ve sorumluluğu olan çok büyük bir ülke olduğunu gösterdi. “Kudüs öz kardeşimdir” dedi Ankara. “Kudüs bana emanettir” dedi İstanbul. “Kudüs ne yetim ne öksüzdür” dedi 128 ülke.

Ne anlama geliyor Tanrı Dağları ve Zeytindağı? İki dağ nerede ve bu dağlarda bin yıldır neler olmuş, dağların altında, etrafında neler ve kimler var, bir bakın isterseniz.

Kudüs’ü bir kere daha evlatlarından koparmaya kalkanların karşısında hakkın sesi olarak gürleyen Erdoğan, “Selahaddin! Biz geldik!” dedi işte. Türkiye ve Erdoğan, dünyanın vicdanı ve ağırlık merkezi olmayı başardı.

“Yeni nesil liderlik”le ülkesinin ve kardeşlerinin menfaatlerini ‘haysiyetli ve güçlü’ temsil etmekle ‘diktatörlüğü’ bilerek birbirine karıştıranlar ne derse desin, biz Türkiye adına temsil ettiği yükseklik için Erdoğan’a müteşekkiriz.

Türkiye, çok kısa zaman içinde başkanını seçecek ve devleti yeniden kuracak. Yeni bir devlet kuracak demiyorum. Yeniden kuracak diyorum. Saat kurar gibi. Bir saati kurar gibi. Mete Han’dan bu yana ne yapıyorsak, genetik kodlarımız, coğrafyamız, ruh iklimimiz neyi icap ettiriyorsa onu yapacağız. Ne Selçuklu bunun dışındadır ne Osmanlı ne de 1923 Cumhuriyeti.

Bakmayın şaşkın zamanlardan geçtiğimize kör topal. Sahiden hem kör hem de topaldık. Öle öle geldik buralara. Gerçekten öldük. Yüzlerle, binlerle, milyonlarla öldük. Ege’nin lacivert denizinde kaldı gözlerimiz, yemyeşil Balkan kırlarında. Bacaklarımız, kollarımız, Sina Çölü’nde, Yemen’de, Sarıkamış’ta.

Kim bununla alay eden? Kim söylüyor kolay olduğunu? Gitsin Ulus’ta, Hacı Bayram Veli’nin eteğindeki birinci meclise baksın. Tevazu mu sadece? Elimizden gelen oydu, amenna. Fakat manası çatısının boyundan büyüktür. Nerden biliyoruz? Yüzyıla kalmadan gerçek boyutlarıyla belirdi o mütevazı meclisin evladı bina. Beştepe’de.

Kahramanlık kadar hiçbir işi yarım bırakmamak da huydur bizde. Küçümseme. Senin hikâyendir. Bin yıldır yazılıp duruyor. Ulus’taki mütevazı meclis binası niye değerli sanıyorsun? Padişahı kovdun diye mi? Milleti padişah yaptın diye mi? İyi düşün!

Üç göz odalı evini taşısan bir kamyonetin arkasında, afallarsın. Günler sürer tencerenin tavanın, elbisenin ayakkabının yerini bulmak. Biz ülkelerden taşındık. İmar ettiğimiz, abad ettiğimiz topraklardan. Dün ardımızda bıraktığımız eserlerimizi bugün tamire yetişemiyoruz. Bin yıl bahçesini çiçek açtırdığımız ülkeler bırakıp geldik. Tenceremiz, tavamız bile yoktu. Elbisemiz, ayakkabımız.

Gel gör ki, kahramanlık bir kere yapmak değildir bizde, yine yapmaktır. İşte devran döndü, sabır meyve verdi. Bahçıvanın torunu da bahçıvan çıktı. İnsan kendi bahçesinde açan çiçeğe küser mi? Hele kendi elleriyle diktiği!

Türkiye Cumhuriyeti’ne laf ederken iyi düşünmeli. Mete Han’ın. Fatih’in. Yavuz’un. Sultan Abdülhamid’in. Mustafa Kemal’in koltuğunda oturan, masasında çalışan Erdoğan yalnız mı kalacaktır? Kahramanlık alışkanlıktır bizde. Hiçbir işi yarım bırakmamak da.

Biz büyük bir milletiz. Biz büyük bir nehiriz. Türkiye bu büyük nehrin derin yatağında kıvrıla kıvrıla akar gider. Korkmayın.

Elbet düşmanımız da çoktur. Sen dururken kiminle uğraşacaklardı? Az mı saldırdılar?

En son 80’de yapmışlardı pis bir darbe. 12 Eylül’de on iki yaşımda yoktum daha. Karanlıktı memleket, yemeğe çiçek yağı yoktu, yakmaya gaz yağı. Mum yoktu bakkalda, mum. Anarşi gitti, terör geldi. Milleti bir rahat bırakmadılar. Baskı, zulüm, fakirlik, faili meçhuller. Bir şey diyecek olsak, “İrtica geliyor” diyorlardı. Ne irtica geliyordu ne huzur. 28 Şubat’a kadar sürdü palaskanın, kasaturanın baskısı.

Bu garip ve mazlum millete höt zötün tarihi elbet çok eskidir. Tanzimat’tan beri itilip kakılmıştır dedelerin, babaların. 15 Temmuz’da senin çocuğuna da yaşattılar tanklı tüfekli rezil bir gece. Bizden sonrakilerin, bizden öncekilerden farkı şudur: 15 Temmuz’un çocukları, Çanakkale’nin, Dumlupınar’ın masal olmadığını gözleriyle gördüler. Babaları top mermisini sırtlayan Seyid Onbaşı’nın kanındanmış. İşte tuttu büktü koca tankın namlusunu. Anneleri birer Nene Hatun. Başı açıklar, saçları rüzgârda uça uça, başörtüsünü başında bayrak gibi taşıyan kardeşlerine omuz verdiler.

Sen hiç bu milletin geriye gittiğini gördün mü? Sen hiç Türkiye’nin geriye gittiğini gördün mü? Bak bakalım Ulus’taki mütevazı meclis binasına. Bir de Beştepe’ye bak. Büyüyen yalnız bir bina değildir, vatanındır. Geldiğimiz yerlerden haberin yok mu? İleri bak. Padişahı kovmadık. Milleti padişah yaptık. Bugün Erdoğan, yarın senin çocuğun.

Sıra devletini şahane yapmakta. Çocuğuna “Tarihi yine sen yazacaksın” demen lazım. Ufukta çocuklarının güzel ülkesi var. Görmüyor musun? Kahramanlık alışkanlıktır bizde. Hiçbir işi yarım bırakmayız üstelik. Destan dediğin yüz yıla kalmaz yeniden yazılır.

Biz geldik! Selahaddin!

http://turkiyedeiktidardergisi.com/yazarlar/biz-geldik-selahaddin/

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Cihat Zafer - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak NetGaste Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan NetGaste hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler NetGaste editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı NetGaste değil haberi geçen ajanstır.